20 Nisan 2018 Cuma

Ege Ve Babanne Kitaplarının Şenliği


Ege,  kitapları çok ama çook  seven bir çocuk.  Onun kitapsever olması beni  ne kadar mutlu ediyor anlatamam. Çünkü babannesi de kitapları çok seviyor. Zaman akıp gidiyor... Ege gün be gün büyüyor. Ve büyüdükçe, babanne kitaplarına dokunmaya başlıyor. İnanın, Ege evdeki kitaplara dokundukça, kitaplık resmen şenleniyor:)

Murat Menteş'in kitap okumakla ilgili şahane bir videosu vardır. Tüm samimiyetiyle, kitap okumanın güzelliğini anlatır. Çok severim... Der ki:

"Her fiil bize bir şey öğretir. Yürümek mesafe duygusu hakkında bir fikir verir.  Daha doğrusu mesafe duygumuzu geliştirir.  Mesela manzara seyretmek bizim algımızı açar. Benzer şekilde okumak da bize bir çok şeyi öğretir. Okumanın değeri bize çok fazla şeyi bir arada kavratan bir eylem olmasındadır. Ne gibi? 
Mesela konsantre olmak. Okuyan insan konsantre olmayı bilir. 

Mesela hatırlamak. Diyelim ki yirmi üçüncü sayfada okuduğunuz şeyin ikiyüz yetmiş beşinci sayfayla bir bağlantısı olması beklenir. Okudukça hatırlama yetimiz güçlenir. Hatırlama yetimizin ne işe yaradığını fark ederiz. 

Sonra, muhayyileyi harekete geçirir. Zihni harekete geçirir. 

Okumak bize mesela vefa hakkında fikir verir. Söz gelimi üç ay önce bir kitaba başladınız diyelim... Bugün o kitaba tekrar geri dönersiniz. Yani bir şeye geri dönme, bir şeyi kenarda bırakmama, bir şeyden vazgeçmeme gibi hislere bizi sevkeder okumak...

Yani okumanın bir eylem olarak, benimsenmiş, özümsenmiş bir davranış olarak okumanın tek başına çok çok çok önemli, çok ayırıcı, çok yükseltici bir tarafı var.  Bizim insanlarımıza bunu kavratmamız gerekir. 

Kitaplardan öğrendiğimiz şeyleri kolay unutmayız. Okuyarak öğrenmek, dinleyerek öğrenmekten, izleyerek öğrenmekten çok faha farklıdır. Bir şeyi okuyarak takip ettiğimizde, bu bir hikaye de olabilir, içimizde  daha derin bir iz bırakır. Bir traktör gibi iz bırakır.  Yerine başka hiçbir şey koyulamayacak bir şeydir kitap. Hatta metin demiyorum, dikkat edin, kitap diyorum. Çünkü kitap şöyle bir şeydir, hemen göstereyim size... Mesela... Formu... Kapağı... Renkleri... Sayfaları... Kokusu... Yani.. Çok özel bir şeydir. Harika bir şeydir kitap.... " 

NOT - Ben yazmaya çalıştım ama... Asıl Videosu  burada...
https://www.youtube.com/watch?v=bG2dgUS6_Rc.

19 Nisan 2018 Perşembe

Ekin Ve Yürümenin Keyfi...












"Yürüyüşten hakkıyla keyif alabilmek için yalnız olmak gerekir.  İki kişi bile olsa yürüyüşe gurup halinde çıktıysanız, buna sadece lafta yürüyüş denir, esasında pikniğe çıkmışsınızdır.  

Yürüyüşe yalnız çıkmalıdır, çünkü yürürken özgürlük elzemdir, çünkü keyfinize göre durabilmeli, devam edebilmeli, istediğiniz  yola sapabilmelisinizdir, çünkü ritminizi bizzat kendiniz belirleyebilmelisinizdir."

R.L. Stevenson, Virginibus Puerisque and Other Essays


17 Nisan 2018 Salı

Ege Ve Ekin'le Oynadığımız Oyunlar - Dalgaların Sesini İşitme Oyunu


Denizi ve deniz ürünlerini seven bir babannenin evinde illa bir tane deniz kabuğu olmalıdır, öyle değil mi? Bu babannenin var:)

Elli binin üstünde deniz kabuğu çeşidi varmış. Deniz kabukları  milattan önceki yıllarda para diye kullanılmışlar. Oy pusulası yerine kullanılmışlar.  Hatta nazara karşı bile kullanılmışlar. Son yıllarda  ortopedi alanında insana parça yapmak için  kullanılır olmuşlar. 

Biz deniz kabuğu diyoruz ama aslında her biri deniz canlısıydı... Sahilde yürürken denk geldiğimiz o güzelim deniz kabukları aslında bir zamanlar yumuşacık bir canlının yuvasıydı. Bilirsiniz, deniz kabuğunu kulağımıza tutup dinlesek tatlı bir hışırtı işitiriz.  Bilim insanları elbette bunun bilimsel açıklamasını yapıyorlar. Mesela diyorlar ki, fincan da kapatsan kulağına aynı hışırtıyı duyabilirsin. Nasıl işin heyecanı gidiveriyor bu açıklamalarla... Yok vallahi... Bilimsel açıklamalar beni ikna etmeye yetmiyor.  Gizemli anlatılara meyyal bünyem sebebiyle, torunlarımla bambaşka  oyunlar oynuyorum.

- Egecim, evdeyiz ama denizin sesini işitmek ister misin, diye sordum.

-İsterim babanne, dedi. Hemen kitaplığımın rafında duran deniz kabuğunu çıkardım. Kulağıma tuttum. 

- Heyyy! Dalgaların sesi... Sanki yanımızda deniz vaaaar! dedim. Ege merak etti. Deniz kabuğunu eline verdim. Hemen kulağına götürdü. Ekin de yanımızdaydı. Sağ elimin işaret parmağını dudağıma koydum. 

- Suuussalım! Sessizlik! dedim. Ege deniz kabuğunu dinledi.

-Babanne sanki içinde deniz var, dedi.

- Evet Egecim. Duymana çok sevindim.  Haydi Ekin'de dinlesin mi, dedim. 

Ege kardeşinin kulağına deniz kabuğunu tuttu. Ekin'de dalgaların sesini duydu. 


11 Nisan 2018 Çarşamba

Ege Ve Ekin'le Akvaryum Gezisi...



Bizim çocuklar bir güzellik yaptılar, Mart sonunda dört günlüğüne İstanbul'a geldiler. Nasıl sevindim anlatamam.

Eskiden Ekin bebekti. Birlikte gezemiyorduk. Ekin henüz iki yaşını doldurmadı ama çok makul ve uyar kafa bir çocuk oldu. Ekin'in de bize katılmasından çok mutlu oluyorum.  Bir elimi Ege tutuyor, bir elimi Ekin... Ah, görmelisiniz beni...  İki şahane torunum var diye havalı havalı dolaşıyorum.  

Bu kez Göztepe Köprüsünün ilersinde, Libadiye caddesi üzerindeki Emaar'da var olduğu söylenen, akvaryum ve su altı hayvanat bahçesine gittik.  Su altı nasıl büyüleyici bir dünya öyle değil mi? Rengarenk ve envai çeşit deniz  canlılarını izlemek herkesin hoşuna gider. Ege, Ekin  gibi ben de bir çocuk gibi şaşırarak gezindim. 

 
  

8 Nisan 2018 Pazar

Ege Ve Uçurtma Müzesi


Dünyada 18  uçurtma müzesi varmış. İşte bu müzelerden biri Üsküdar'da. Üstelik memleketimizin tek uçurtma müzesiymiş. Müzenin sayfasından öğrendiğime göre, bu uçurtma müzesinde 6 kıta, 33 ülkeden toplam 2500'ün üstünde parçadan oluşan koleksiyon varmış. Aslında Mehmet Naci Aksöz adlı bir vatandaşımızın uçurtma kolleksiyonu ve Üsküdar belediyesinin işbirliğiyle kurulmuş. Bu çocuk dostu müzeye Ege ile birlikte gitmiştik.  Hafta sonu olduğu için, müze kapalıydı.  Meğer sadece hafta içi mesai saatleri içinde açıkmış. Baktık, temizlik vardı. Gezmek için izin rica ettik. Kırmadılar. Biz de Ege'yle hızla uçurtmalara baktık.  Hafta içi okullardan gelen çocuklar, kendi uçurtmanı kendin yap eğitimine katılıyormuş.  Dünyanın ilk uçurtma kütüphanesine de sahip olan, iki katlı 500 metre kare alandaki bu minik müzeye mutlaka gitmeli, dünyanın yer yerinden gelen birbirinden farklı uçurtmaları görmeli ki, Uçurtma Müzesi kapanmasın, çok gezilsin, içindeki uçurtmalar çoğalsın, çocuklar uçurtmasız kalmasın, uçurtma unutulmasın.

Mehmet Bey'in anlattığına göre, uçurtmanın ilginç bir hikayesi varmış. Uçurtma M.Ö 300 yılında Çin'de kullanılmaya başlamış. 1295'de Marco Polo Malaya adalarında görüp satın almış ve Hollanda'ya getirmiş. Bizim memleketimize ise 15. yüzyıl sonlarında gelmiş. 3. Murat'ın oğlunun sünnet düğünü sebebiyle Sultanahmet'teki at meydanında simurg kuşundan bir uçurtma uçurmuşlar.  Saray Merasimleri isimli kitapta, 17. yüzyılda ramazan eğlencelerinde teravih namazından sonra çocukların, hazırladıkları kandil uçurtmalarını gökyüzüne saldıkları yazıyormuş. 

Ege geldiğinde hafta içi gidip, ayrıntılı gezmek lazım. Ayrıca Ege kendi uçurtmasını yapmaktan hoşlanacaktır. Ekin'in bir senesi daha var. En iyisi Ekin 3 yaşını doldursun, hep birlikte gidelim:)

Uçurtma Müzesi'nin sayfasına bakıp, daha ayrıntılı bilgi almak mümkün.   http://www.ucurtmamuzesi.net/